Yazılar
ZILGIT
10 Haziran 2023Manifaturacı Yakup ağa yavaşça yerinden doğruldu koluyla gözyaşlarını sildi telle birbirine tutturulmuş bir tomar anahtarı on iki yıldır yanında çalışan yardımcısına uzattı.
Arastanın yanından dolaşıp et halini yanındaki fıstıkçı hana girdi.
Hiram iki küçük dengin yanında çömelmiş karşı duvara bakıp duruyordu. Hiç konuşmadan bir saate yakın yanında oturdu. Sonra hiçbir şey demeden geldiği gibi çıktı
Çekiç seslerini arasından kaleye doğru yürüdü. Yaşı kaleye çıkmaya uygun değildi ama çıkacaktı. Çocukluğunda şu tünellerden korkarak ta olsa acı suya tatlı suya sürünmüştü.
Kalenin en tepesine varınca önce eski topu okşadı artık ramazanda bile işe yaramıyordu. Savaşta hangi cephede patlayıp durmuş canlar almıştı. Savaş günleri zor günlerdi kara ekmek zamanıydı. Para pul işe yaramıyordu. Önceleri nasıl korkmuşlardı. Türkler tarafından yanlış anlaşılırlar diye hâlbuki ne İngilizce ne Fransızca yaltaklanmamışlardı insan ekmeğini yediği topraklara ihanet eder mi hiç. Yinede son Fransız gidene kadar sulh olana kadar çok tedirgin olmuşlardı. Densizin biri çıkar iftira atar gerisini kimse tutamaz diye.
Kürt tepeyi yazıcığı Düztepe’yi Mardin tepeyi Amerikan hastanesini uzun uzun seyretti. Sonra kavaklığa döndü baktı. Deli gibi akan alleben misali gözleri yaşardı. Kavaklık yanında değirmen, etrafına can veren alleben deresi, göz alabildiğince bostanlar. Piknikler esnaf sahreleri bazı akşamlar arkadaşlarla içkili alemler bağ evlerinde eğlenceler. Beynine kazımak için uzun uzun dikkatlice süzdü her yeri.
Burcun üzerine oturdu biraz önce bakmasına rağmen anıları bulanıklaşıyordu. Ağır ağır çıkmıştı aynı şekilde indi Göğüşlerin evinin oradan geçip havraya geldi. Işıklar içindeydi havra herhalde tüm Yahudiler toplanmıştı. Bahçeye geçti kimi dua ediyor kimi eşyaları topluyordu. Fazla durmadı nasıl olsa yarın sabah herkes burada toplanacaktı. Gerisinin adı göçtü
Sazların barların arasından geçti maarif her zamanki gibi kalabalıktı. Haftalıklarını alan kalfalar bağıra çağıra barlar yönüne gidiyordu. Kayacığa yöneldi.
Dar sokaklar bir veya iki katlı, haznalı, ganeli, çıkmalı, kıymık taşından evler. Hemen hepsinin hayadında kuyu. Ölü evi gibiydi hiç bir şey konuşulmadı. Yarın kamyonlar havranın önüne gelecekti. İnşallah eşyaları götürecek olan ali at arabasıyla geç gelmezdi.
Sabah ezanıyla gelen alinin arabasına denkleri yüklediler. Herkes ağlıyor evin duvarlarına ellerini sürüyordu. bu şehirden en çok gitmeyi isteyen oğlu izak bile ağlarken elindeki metal 25 kuruş ile kazıdığı havara taşından duvarın tozlarını huni yaptığı kağıda topluyordu.
Havranın önü öyle ana baba günü değildi zaten kaç Yahudi ailesi vardı ki şehirde. Denkleri diğerleri gibi duvar dibine koydular. Tüm ağıtları bastıran gürültülerle 6 Austin kamyon geldi. Sakin sakin ağıtlarla denkler kamyona yerleştirildi. Haham havranın kapısını kilitledi duvarını öptü anahtarı havranın bahçesine attı. Dua ettikten sonra en öndeki kamyona gidip şoförün yanına oturdu. Bu garip yolcuları bilinmezin kervanını uğurlamaya havranın yanındaki evlerin çocukları çıkmıştı yalnızca.
Nereden nasıl gelmişlerdi buraya bilmiyordu. Rusya’dan mı ispanyadan mı? Hep buradaydılar ama büyüklerinden çok göç hikâyeleri dinlemişlerdi. İkinci Cihan harbinde Yahudilere yapılanlar kapanmayan yaraydı yüreklerinde. Cemaatlerinde kimsenin diğer dinlerden olanlarla kötü olayları bir kavgaları yoktu. Kendi hallerinde ticaretlerini yapar geçinir giderlerdi. Sorsalar birilerine kimse Yahudileri kötülemezdi. Komşularla o kadar güzel geçinirlerdi ki şabat gün leri bir komşuları gelip yemeklerini yapardı. Pikniklere beraber gidilir gelinçilerde çeyiz götürmelerde beraber olunurdu.
Savaş zamanı Büyük kaç kaçta bile bu şehri terk etmemişlerdi kaçan Türk komşularının mallarını korumuş geri döndüklerinde aynı şekilde teslim etmişlerdi. Demek o günden bu güne köprünün altından çok sular akmıştı.
Cemaati toplantıya çağırdığında böyle bir kararın çıkacağını düşünmemişti. Okula giden çocukların şikâyetlerini dile getirmek ne yapılabileceklerini tartışmak istemişti. Kıbrıs’ta kanlı çatışmalar oluyordu Rumlarla Türkler arasında. Bu nedenle Türkiye de milliyetçi akımlar yükselişteydi. Okulda bazı kendini bilmez gençler siz göğsünüze İsrail yıldızı çiziyorsunuz diyerek Yahudi gençlerin gömleklerini parçalamışlardı. Bu tür sataşmalar artmıştı. Her gün kavga haberleri alıyorlardı. Çocukları okula gitmek hatta evden dışarı çıkmak istemiyorlardı. Büyükler arasında bir sorun şimdilik yoktu. Ama bu ülke 6-7 Eylül olaylarını yaşamıştı. Hıyanet başladığı yerde durmaz derler bununda nerede nasıl gelişeceğini kim bilirdi. Cemaat karar almıştı, olaylar daha kötüye gitmeden biz gidelim.
Geride kalan mallarını herkes bedava denecek fiyatlarla birilerine devretmişti. Geride hiç bir şeyleri kalmamıştı. Bu göçtü ve geriye dönülmeyecekti. Herkes bunun farkındaydı.
Austin’ler homurdanarak yola çıktılar. Baş karakola geldiklerinde 3 kamyon İstanbul’a gitmek üzere adana yoluna saptı. Diğer üç kamyon vaat edilen topraklar olarak duydukları dünyanın neresinde olduğunu bilmedikleri merak bile etmedikleri İsrail’e gidecekti. Kilis yoluna saptılar.
Birbirine yaslanmış havara ve kıymık taşından evler küçülüyordu. Gözyaşlarından şehir bulanıklaşıyordu. Sarsıla giden kamyonlardan kadınlar ayağa kalkıp uzun uzun zılgıt çaldılar
Aydın Güçkıran